Üye olduğum spor tesisi tadilata girdi. Tesiste tadilat yapılacağı ve belli bir süre kapalı kalacağını duyduğum anda önce hemen şimşekler çaktı zihnimde. Hemen itiraz etmeye başladım. Kış ortasında bu ne tadilatıydı, neden şimdi yapılıyordu? Bu soğuk havalarda biz ne yapacaktık? Nerede yürüyecektik? Yaz tatilinden sonra kardio programına ve derslere yeni yeni alışmıştı vücudumuz. Tam da alışmışken neyin nesiydi bu ara? Peki o aradan sonra tekrar tesise döndüğümüzde vücudumuz gerilemiş olmayacak mıydı? Tüm bu sorular sıra sıra zihnime geldi. Bir yandan da sürekli bir itiraz ve isyan. Ama yapacak hiçbir şey yoktu. Tesis kapanacaktı iki üç hafta kadar.
İlk şoku atlattıktan sonra daha sakin düşünmeye başladım. Ne de olsa ben bir yoga eğitmeniydim. Bir çıkar yol, bir çözüm bulmak benim işimdi. Ayrıca, bir yoga eğitmeni olarak esnemeli, eğilmeli, bükülmeli ve yeni şartlara ve durumlara uyum sağlamalıydım. Derin bir nefes aldım. Nefesle birlikte daha sakin düşünmeye başladım tabi ki.
Tesisin kapalı olduğu süre boyunca ne yapabilirdim? Nasıl bir yöntem izleyebilirdim? Spor klubünde ben neler yapıyordum öncelikle onları gözden geçirmem ve ona göre de iki üç haftalık bu sürede neleri telafi edip neleri telafi edemeyeceğimi düşünmem gerekiyordu. Öncelikle hergün yürüyor ve ardından da cross-trainer adı verilen bir kardio aletini kullanıyordum. Günlük kardiovasküler çalışmam yaklaşık olarak 50 dakikaydı. Bu sorun olmazdı. Yaz aylarında tatile gittiğim zamanlarda dışarda yürüyordum ve bundan keyif de alıyordum. Mp3 çalarımı taktım mı kulağıma, haraketli müziklerle ritmi tutturdum mu yakındaki yürüyüş parkurunu kullanıp açık havanın tadını çıkarabilirdim. Tek sorun, kış aylarında olmamızdı. Yağmur, kar, soğuk. Buna da bir çözüm buldum tabi ki. Kayak yaparken kullandığım termal ve polar içlik ve termal mont ne güne duruyordu? Bunları giydim mi soğuk bana işlemezdi. İşte çözüm kolaydı. Montum da yağmur ya da karı içeri geçirmezdi. Ayrıca haftanın iki günü yoga dersi vermeye gittiğim yerde kardiovasküler aletler, dumble’lar ve ağırlık antremanı yapabileceğim malzemeler vardı. Böyle bir imkanım da vardı üstüne üstlük. Böylece haftanın iki günü ağırlık antremanlarımdan da olmazdım.
Yani, kardiovasküler çalışmayı dışarda yürüyerek yapabilir, ağırlık antremanlarımı da haftanın iki günü ders vermeye gittiğim yerde yapabilirdim.
Peki ben başka neler yapıyordum spor klubünde? Karın çalışıyordum, birkaç tane kardiovasküler derse giriyordum ve vücudumun her noktasını çalıştırıyordum ve ayrıca “stretching” ve “back therapy” gibi esneme derslerine giriyordum. Kendi kendime de yin ve vinyasa yoga çalışıyordum. Karın hareketlerini evde de yapabilirdim. Katıldığım derslerden aklımda kalan karın egzersizlerini yapabilirdim. Ayrıca yogada kullandığımız bazı karın güçlendirici asanaları da yapabilirdim. Günde yaklaşık 10-15 dakika karın çalışsam beni tesisin kapalı olduğu süre içinde idare ederdi. Çok fazla güçten kaybetmezdim. İşte karın egzersizi işini de çözmüştüm.
Yoga zaten sorun olmazdı. Tesiste olayım ya da olmayım, yogayı kendi kendime yapıyordum. O an vücudumun isteklerine göre… İster hızlı akışlı bir yoga, yani vinyasa, isterse yavaş ve sakin bir yoga, yani yin yoga. O an canım esnemek istiyorsa, yin yoga; ya da canım biraz terlemek ve nefesimle akmak istiyorsa vinyasa yoga. Yani tesisin kapalı olduğu bu iki üç haftalık süre içinde yoga da sorun olmayacaktı benim için. Ayrıca evde yoga pratiğimi yaparken, istediğim müziği koyabilir, kendimi müziğin ritmine ve büyüsüne kaptırabilir ve müzikle ve nefesimle birlikte akabilirdim. Bundan da güzel ne olabilirdi ki!
Demek ki, tek sorun tesiste katıldığım kardiovasküler ve esneme dersleriydi. Esneme derslerinin pek sorun olacağını zannetmiyordum. Nasılsa yoga çalışmalarım evde de devam edecekti ve özellikle yin yoga yaptığım günler, duruşlarda en az beş dakika kalacağım için kaslarımın ötesinde bağ dokularıma kadar esneyecektim. Bu durumda, tek derdim kardiovasküler derslerin eksikliğiydi. “Brazilian butts”, “abs and butts” ve “spinning” derslerinden iki üç hafta uzak kalacaktım. İşte bu bir sorundu. Yoga eğitmeni olduktan sonra, daha sakin bir kişiliğe büründüğüm için, spor tesisindeki bu hızlı kardio derslerinden çok hoşlanıyordum. Bir yandan müzikler bir yandan da derslerin hareketliliği beni mutlu ediyordu. Bu derslerden uzak kalmak benim için bir sorun oluşturacaktı yani. İşte bu noktada, bir yoga eğitmeni olduğumu hatırladım ve bağlanmamam gerektiğini hatırladım. Bağlımlılıklar, beni yoga yolumda engelleyebilecek şeylerdi. O nedenle, daha sakin düşünmeye karar verdim. Birkaç hafta, kardiovasküler derslere girmesem ne olurdu? Sadece beni mutlu eden birkaç dersten ayrı düşmüş olurdum o kadar. Bir yoga eğitmeni olarak bir de başka açıdan baktım olaya. Bu süre içinde kaslarım dinlenecekti ve birkaç hafta sonra tesis açılıp derslere döndüğüm zaman belki de daha rahat ve kolay yapacaktım hareketleri. Bedenimin dinlenmeye de ihtiyacı vardı. Patanjali’nin sekiz dallı yoga felsefesine göre, aşırılıktan uzak durmak gerekiyordu. Ben ne zamandır “brahmacharya” (aşırıya kaçmamak) ilkesini göz ardı etmiştim acaba? Belki de spor tesisinde verilen bu ara, bana bu ilkeyi hatırlatmak içindi. Unutmamak gerekiyordu; herşey birşey için oluyordu.
Spor tesisi kapanalı yaklaşık bir hafta oldu. Peki hayatımda ne değişti? Yine her sabah erkenden kalkıp yürüyüşümü yapıyorum. Yürüyüşten sonra karın hareketlerimi yapıyorum. Sonrasında yogayla esneyip gevşiyorum. Özel dersler vermeye devam ediyorum. Yani hayatımda çok da fazla birşey değişmedi aslında. Geçenlerde ben yürüyüşe çıktığımda yağmur başladı. Önce biraz takıldı kafam yağmura. Zihnim sürekli “eve dön” derken bilincim “hayır, yürümeye devam. Hatırlasana Burcu, sen yağmurda yürümeyi ve romantik yapmayı çok severdin. Yağmurda yürümenin keyfini çıkar” diyordu. Birden aklıma “Singing in the rain” filmi ve şarkısı geldi. Bir ritim tutturdum kendime ve şarkıyı da mırıldanmaya başladım. Sonra bir de baktım ki, günlük turumun yarısı geçmiş bile. Zihnim, iyi ki seni dinlememişim. Yolun devamında açtım mp3 çalarımı, dinledim şarkıları keyifle. Eve döndüğümde bir saatten fazla yürümüştüm. Üşümüştüm tabi ki. Sıcak bir banyo, ardından keyifli bir bitki çayı. Battaniyenin altında yayılarak kendimi ödüllendirme…
Peki tüm bu yaşananlardan ne çıkarabilirim? Hayatta başımıza basit ya da zor bir sürü şey gelebilir. Önemli olan, karşılaştığımız her olay ya da durum karşısında sakinliğimizi korumak, derin bir nefes almak ve ondan sonra fikir yürütmek ve karar vermek. Yaşadıklarımız karşısında, olaylar karşısında, eğilip bükülebilmek, esnek olabilmek ve farklı bir açıdan bakabilmek. Farklı bir açıdan bakmak, yaşadığımız olayın avantaj ve dezavantajlarını görmek, başımıza neden geldiğini ve bizi nasıl değiştirip geliştirebileceğini farketmek…
Hani dedim ya herşey birşey için oluyor diye… Bugün yürüyüş yaparken birden bir ışık yandı zihnimde, sanki bir anda aydınlandım. Tesisin kapanmasının ve benim dışarda yürümeye başlamamın sebebini o an anladım. Öncelikle, bu soğuk kış aylarında dışarda yaşayan tüylü arkadaşlarımızın doyurulmaya ihtiyacı var. Yürüyüş parkurunda egzersize başladığım günden beri sevgili dört bacaklı arkadaşlarımı besliyorum. Bir de neyi mi anladım? Hayatımızda bir şeyler varken onların eksikliğini asla hissetmiyoruz çünkü onlar hep var, hep bizimle birlikte. Peki ya o bir şeyler hayatımızdan gidince, hayatımızdan eksilince? İşte bunu anladım. İçinde yaşarken hayatın nimetlerinin, bize sunulanların, içinde bulunduğumuz huzurun ve rahatın kıymetini bilmiyoruz. Kısaca elimizdekilerin kıymetini bilmiyoruz çünkü onlar sürekli var, sürekli bizimle. İşte ben bunu farkettim bu bir hafta on gün içinde… Ne de olsa herşey birşey için oluyor… Hayatta herşeyin bir sebebi var.